Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 35. Tevbenin Hakikati Ve Sırrı

35. TEVBENİN HAKİKATİ VE SIRRI  

Allah şöyle buyurur: “Ey müminler! Hepiniz Allah’a tevbe edinki kurtuluşa eresiniz” (Nur/31). Allah kullarına tövbe etmeyi emretmiş, sonra onlara kanıt telkininde bulunarak emrine muhalefet ettiklerinde şöyle demiştir: “Tevbe etsinler diye Allah da onlara dönmüştür” (Tevbe/118). Ayette böyle denilmesinin nedeni, kendilerine sorulduğunda, “Sen bize dönseydin bizde sana dönerdik” dememeleri içindir. Bu durum “Seni Kerim Rabbine karşı ne kışkırttı” (İnfitar/6) ayetine benzer. Buna karşı insan “Senin Keremin” diye cevap verir. Bu ifadeler Hakk’ın insanlar hakkındaki nihai iradesinin mutluluk olduğunu gösterir. Bununla beraber, insanlara mutlulukla çelişen şey ulaşabilir. Bu hikmet gereğidir. Nihai hedef (ahiret) için gerekli şeyler hikmetle zuhur eder. Halk tevbede, kendilerinden Allah’a dönerlerken, arifler O’ndan O’na (bir isminden, diğer ismine; isimden Zata) dönerler. Allah’a arifibillah vasfıyla tevbe edenler ise O’na dönmekten O’na dönerler. Bu her halde künhü Zat mertebesine dönmektir. Sıradan insanlar, günahkarlardan emre uymaya dönerler. Hakk ise “makamlarının gereğine göre” O’na dönmeleri için onlara döner. Hakk’ın kullarının kendisine dönmesi için onlara dönmesi “Onları sever, onlarda O’nu sever” (Maide/54) ayetine benzer. Hakk’ın onlara dönmesi, onların tevbe etmesi için ezeli sevgi inayetinin gereği olan bir dönüştür. Kullar tevbe ettiklerinde ise, kendisine dönenin sevgisi gibi onları sever. Öyleyse bu bir karşılık sevgisidir. Allah şöyle buyurur: “Allah tevbe edenleri sever” (Bakara/222) O’ndan olan bu sevgi ilktir. Kul ise diğer sevginin sahibidir ve “O’nu severler” (Maide/54) sözüne ilavedir. Bu durum, Hz. Peygamber’in “Size verdiği nimet karşılığında Allah’ı seviniz” ifadesidir. Bu sevgi kendilerine verdiği nimet nedeniyle nimet vereni sevmektir. Kulların bu sevgisi “Allah tevbe dedenleri sever” (Bakara/222) ifadesinin karşılığında bir karşılık sevgidir. Birincisi ise kendiliğinden Allah’ın inayet sevgisidir, yoksa nimet ve ihsan sevgisi değildir. Onların tevbesi O’nun sevgisinden meydana gelirken Allah’tan olan başka bir sevgiyi meydana getirir. Bununla beraber Hakk’ın onlara dönmesi de iki sevgi arasındadır. İşte bu”Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” kapsamına girer. Allah’ın tevbeyi gerektiren Afv-tevvab-Rahim vb. isimlerinin insanda tecelli etmesinden ibarettir. Bu isimler insandan açığa çıkmayı talpe etmiş, bir günah sonrasında bu isimlerle kul Allah’ın tecellisine mazhar olmuştur. Başka br ifadeyle ilahi mertebenin kabul ettiği bütün nitelikleri (isim-sıfat) alem ve insanda kabul eder. Allah’ın aleme ve insana tecelliside bu sevgi kaynaklıdır. Bilinmekliğini sevmesinden kaynaklanan “hubbi teveccüh” dür. Diğer isimler gibi “Tevvab” ismide zuhuru talep etmiş, insanda da dolayısıyla alemde açığa çıkmıştır.

Tevbenin tanımı, bulunulan halde ezikliği terk etmek, kaçmış olana pişmanlık ve yüz çevirdiğine bir daha dönmeye karar vermektir. Bundan sonra Allah dilediğini yapar. Bulunulan halde “günahın terki” zorunludur. Çünkü vaktin otoritesi haya duygusudur. Haya ve damet durumu, isimlerin zuhurunu gerektirdiğinden, Allah’da insana Tevvab, Afv vb. isimleriyle tecelli ederek onu mutluluğa ulaştırır. Allah kendisine dönmediği için tevbe etmeyen başarısız insan, kıyamet günü “Sonra O’na dönsünler diye onlara döner” (Tevbe/118) ayetini hatırlayarak O’nun huzurunda dururlar. Allah bu durumda dilediğini yapandır.

Kul, Allah’a tevbe ederken Allah’tan utanır. Bu utanma, bu halde iken kendisinden bir günahın gerçekleşmesiyle ilgilidir. Öyleyse utanma duygusu (haya) tevbekar için zorunludur. Haya bulunulan halde günahı terki gerektirir. Tevbekar-arif için günahın terkinin bir yönüde, onu Rabbine nispet etmeyi terktir. Arif günahı Allah karşısında edebin gereği olarak nefsine nispet eder. Gerçekte fiil, Hakk’ın fiilidir. Kader ise Allah’tandır. O fiilin günah yada hata olmasıyla ilgili hüküm Allah’ın hükmüdür. Bütün bunlara rağmen saygı tevbekar arife şöyle söyletir: “BU fiili kendine nispet et, çünkü o kınanmıştır”. Bu nedenle nefsi emmarenin tanımında “her türlü kötü düşünce” denilir. Asıl ise “Ona günah ve takvayı ilham eden Allah’tır” (Şems/8) ayetidir. Kişi günahı görerek nefsine (içinde bulunduğu nefs mertebesine) dönmeli, nefs muhasebesi yaparak tevbe yoluna dönmelidir. Bu Hakk’ın sevgisiyle karşılanmaktır aynı zamanda. Kul sevinirse, O’nu seven vasfını da kazanmış olur. Günahı terk ile Rabbine döner, Rabbının nefsini tecellilerle terbiyesi ile ilgilenir. Yoldaki işaretlere dikkat ederek, aynı hatayı tekrar işlememe azmine döner. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz” yani aynı vasıflı günah tekrarlanmaz. Bu nedenle günah sonrası haya gelişebilmesi için “nefs muhasebesi” mutlak suretle gereklidir.

Tevbenin ikinci unsuru geçmişe pişmanlıktır. Bu tevbenin en büyük unsurudur. Bu da ancak geçmişten “ibret” alınmakla mümkündür. İbret almak için ise “ilim” gereklidir. Kur’an ve Sünnet ilmi ibret almak için şarttır. Nefs muhasebesi ilim ile desteklenirse yararı geçmişin onarılmasıdır. “Tevbe eden ve Salih amel işleyenlerin günahlarını iyiliklere çevirir”(Furkan/70) ayeti bunun delilidir. Bu vasıflar kazanıldığında ise Allah kula günahını unutturur ve örter. Bu ise en büyük mutluluktur.

İnsanların bir kısmındaki geçmişe dair pişmanlık, günahı işlerken Allah karşısında huzur sahibi olmamayla ilgilidir. Onun perdesi Allah’ın şu ayetidir: “Kötü amelinin kendisine süslenipde onu iyi gören kimse …” (Fatur/8) Allah kul fiili kendisine (benliğine) izafe edip güzel gördüğünde, (Allah’ı unutarak) o fiili kötü diye nitelemiştir. Bu benlik ve fiil şirkidir. Bu vasıflardan da tevbe etmek ve ilim ile nefsi süslemek gereklidir. Amel, Allah’ın süsüyle süslenmiştir. Kulun nezdinde ise, kulun idrakine ve ilmine göre bulunur. Kul şirkte ise tevhide ulaşmamışsa o fiili nefsine nispet ederek o fiili güzel görür. Şirk nedeniyle ise o fiil kötüdür. Kulda bulunan şeytanın süslemesi ise kötülük üstüne kötülüktür. Kuldaki şey dünya hayatının süslemesi ise kötülük üstüne gaflettir. Allah’ın süslemesiyle birlikte kula izafesi kulda bulunuyorsa bu, iyilik içindeki kötülüktür. Kul, Hakk’a saygının gereği olarak kötülüğü amele-fiile izafe ederse bu güzellik içinde bir güzelliktir. Biz emre uyma yada itaatsizlik elbisesi giyebiliriz. Çünkü emre uymazsan heva-heveslerine uymuş olursun. Bu ise benliğin esiri olmaktır. Ameli-fiili kendi (nefsi) arzularına göre yapmaktır. Bu ise şeritatta yerilmiştir.

Allah şu ayette buyurur ki “Allah bağışlayandır” (Nisa/96). Başka bir ifadeyle benlik ve fiil şirkinde ilim ve keşf yoluyla öğreneni örter. “gafururrahimdir” (Nisa/96). Yani bildiği ilim ve gösterdiği irfan ile ona merhamet eder ve kötülüklerini örter. Böyle bir tevbekarın pişmanlığı sahip olduğu irfan nedeniyle üzüntü ve hayasıdır. Bu pişmanlık neticesinde Allah, daha önceki hallerden daha büyük bir sevgi, saygı ve hürmetle kendisini karşılar. Bunun nedeni kulun Hakk’a olan irfanıdır. Allah bu durumda şöyle buyurur: “Sonra Rabbi onu seçti, ona yöneldi ve hidayet etti” (Taha/122). Zira tevbe tecellisini kulda zuhura getiren Allah’tır. Kul tevbeyi zikreder. Hakk’ta kulunu bu vasıflarla zikretmiş olur. Kul şunun farkındadır “Rabbimiz nefsimize zulmettik” (Araf/23). Nefsine zulmeden kul (günahla) “Bize mağfiret ve merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan oluruz” (Araf/23) der ve Hakk bu irfanla yönelene yukarıdaki (Taha/122) ayetiyle yönelerek onları sever ve onlara hidayet ile tecelli eder. Bu ise Adem (as) gibi seçilmiş bir kul olarak Allah ile müjdelenmektir.
önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam207
Toplam Ziyaret841610
Hava Durumu
Saat
Takvim