Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 21. Fakr Hakikati

21. FAKR HAKİKATİ

Allah Teala gönlü kırık ve mahzun yoksulluğunu bilen kuluna karşı kendisi hakkındakinden daha kıskanç ve gayretlidir. “Ben mahzun kulumun yanındayım” buyurmaktadır. Mahzunluk ve yoksulluk (fakr) hem maddi hem manevi hemde ikisi birden söz konusu olabilir. Allah’ın kulu hakkındaki gayreti ve övgüsü bu nedenle kula döner. Hakk her zaman kul ile birliktedir. Ancak fakr halindeki kulda bunu zahir eder. Bu kul adına gerçekleşebilecek en üst makamdır ve onun ardında bir makam yoktur. Zira fakr halindeki kul her şeyi Hakk’a teslim etmiş ve kulda ortaya çıkan (zuhur eden) Hakk’tır. Hakk fakr halindeki kulda misafirdir. Hakk’ın her türlü tecellisi böyle bir kulda misafirdir. Hakk’ın her türlü tecellisi böyle bir kulda söz konusudur. Zira fakr hali yokluğu ve yoksulluğu gerektirir. Kulun var olabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için Hakk’a ihtiyacı vardır. Bu nedenle fakr içindeki kul, muhtaç, yoksul ve acz içindedir. Onu bu durumdan kurtaran tecellileri ile Hakk’tır. Bu nedenle “Fakr iki cihanda yüz karasıdır” denilmiştir. Bu hadisle hem dünyada hem ahirette kul Hakk’a ve tecellisine muhtaçtır.

“Fakr tamamlandığında o Allah’tır” hadisinde muhtaçlık ve “Allah ile” zenginlik bir arada zikredilmiştir. Fakr içindeki mahzun ve yoksul kuluna Allah hem Zatı, hem sıfatları ve hemde isimleri ile tecelli ederek kulu var eder ve fakr tamamlanmış our. Kul ortadan kalkmış “tecelli hüviyeti” ile Hakk ortaya çıkmıştır. “Abduhu” sırrı da budur. Abd, tecelli ile Hakk’ın halifesi ve vekili olmuştur. Bunu sağlayan ise “fakr” halidir. Hakk’ı kulda (abd) tecelli etmiş olarak görürsün. Kul bu şekilde fakr içinde efendilik mertebesine yükseltilmiştir. Bu hal Hakk ile zenginleşme ve kul (abd) şerefini taşımasıdır. Hakk bu mertebede kendi suretinde kulda zuhur etmiştir. “Beni gören Hakk’ı görür” buyuran Hz. Resul aynı zamanda “Fakrımla övünürüm” buyurarak iki şey arasındaki ilişkiyide açıklamış olmaktadır. Fakrın gerçekleşmesinin yoluda sabırdan geçmektedir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Gece ve gündüz Rablerine dua edenlerle birlikte kendini sabretmeye alıştır. Onlar Rablerinin rızasını talep ederler” (Kehf/28-29).

Allah, kulluk ve yoksulluk (fakr) makamının yersiz tezahür eden izzet ve ilahlaşma özelliği ile ihlal edilmesi karşısında gayrete gelerek bu ayeti indirmiştir. Hz.Peygamber “Allah bana nefsini onlarla birlikte hapsetmeyi (sabır) emretti” buyurarak fakr ve abd makamına sabır yolu ile ulaşılabileceğini belirtmiştir. Fakr ve kul makamı Allah’ın izzetini taşıdığından, insanları Hakk’a davet etmek makamıdır. Zira fakr halindeki kulda açığa çıkan Hakk’tır. Dolayısıyla davette Hakk’tandır. Çünkü zenginlik ve izzet Allah’a aittir. Bu nitelikler her nerede ortaya çıkarlarsa, insanlar onun karşısında boyun eğer ve kendisine muhtaç olurlar. Fakr halindeki kul her halinde Allah’a muhtaç olduğunu ve acz içinde olduğunu bilir. Hakk’ın tecellileri olmasa “hiç” olduğunun farkındadır. Hakk’ın tecellileri ile “hep” olur. Her şeyini Hakk’ın emaneti olarak görür ve emanete riayet edip her şeyin hakkını yerli yerince verir. Onun sebeplere müracaat edip (dua) O’nunla var olmaya yöneliktir. Bu “Allah ile” zenginleşme mertebesidir. “Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve övülendir” (Fatır/15) ayetini yaşayanlardır. Nefs, kendini beğenmişliği ve cahilliği oranında “zengin” adında Rabbine ortak olmak ister.

Nefse fakrını ve aczni kabul ettrmeden ve bu hali nefse tatbik etmeden, Hakk gerçek hüviyeti ile tecelli etmez. Bu nedenle kişi zengin olamaz. Zira fakrı yaşamamıştır, nefsini bilememiş ve Rabbını bilememiştir. Fakr tamamlanmamış ve Hakk tam tecelli etmemiştir. Bu nefsin oyunudur. Bu nefiste gizli olan bir husustur. Ancak tam bir nefs muhasebesi ile gerçeğe ulaşılır. Bu nedenle kulluk yaşanmadan, emir ve yasaklara riayet etmeden “fakr hali” gerçekleşmez. Şeyhler bu makamda müridlerini ve kendini Hakk’a muhtaç ve aciz gördüklerinde başarılı olabilirler. Fakr makamına ulaşamayan bir şeyh müridleri hakkında tasarrufta bulunamaz. Böyle bir şeyh (fakr makamında) müridlerdeki tasarrufunu Hakk’a tesim eder ve kendisi eğitmen-gözetmen ve uygulayıcı konumunda durur. Böyle bir şeyhten Hakk tecelli edeceğinden, tasarrufta söz sahibi olan batınen Hakk, zahiren şeyhdir. Mürşid-i Kamil şeyhler ve arifibillahlar da bu özelliğe sahiptirler. Zenginlik, izzet ve tasarruf Hakk’a aittir. Mürşid-i Kamil bu vasıfların tecelli mahallidir. Zahirde mürşide uyan aynı zamanda batınen Hakk’a uymuş demektir. “Mürşid Allah’tır” sözü fakr içindeki “abduhu” sırrını taşıyan kulu da ifade eder. “Fakr tamamlandığında işe O Allah’tır” ifadesi yerini bulmuş olur.



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam188
Toplam Ziyaret842170
Hava Durumu
Saat
Takvim