Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H. Ş. 132. Tevhid, Nefs, Öğle ve Teheccüd Namazı, Vahdet, Kesret, Fenafillah Ve Bekabillah

132. TEVHİD, NEFS, ÖĞLE ve TEHECCÜD NAMAZI, VAHDET, KESRET, FENAFİLLAH ve BEKABİLLAH

“Öğle vakti haraketin şiddeti cehennemin galeyanından olduğu için öğle namazını soğuklukta kılın”

Öğle namazı fenadan sonra bekabillah makamına işarettir. Cehennem ateşi sıcaklığı gerektirir. Ateş azamettir. Azamet ve Kibriya ise Hakk’a aittir. Kişi nefsinin hakikatine ulaşmadığında, her fiili, esmayı, sıfatı ve zatını kendinden bilir ve Hakk’a isnat etmez. Ki bu şirktir. Şirk ise ateştedir. Kendini Hakk ile bilmemek olup azamet ve kibriyada Hakk’ ortaklık iddiasıdır. İşte kişinin nefsi natıkasını Hakk’la bilmek onu ateşten kurtarır bu hakikat ise soğukluktur. Hakk ile yaşamaktır. Ateşten ve şirkten kurtulup Cennette yerini almaktır. Hakk tecellisi ile var olduğunu bilmek ise bekadır. Öğle namazının hakikatine ulaşmaktır.

Aynı zamanda öğle namazı her mevcudun ayrı ayrı ortaya çıktığı yani kesretin hakim olduğu zamandır. Kesretten vahdete ulaşmamak ise ateştir ve şirktir. Kesrette vahdete ulaşmak ise öğle namazının hakikatıdır. Tüm kesretin batınında Hakk olduğunu idraktir.

Tek Vücud hüviyetinde, kesreti oluşturan mevcudların hüviyetlerini kendi mertebelerinde tasdik etmek ve hepsinin batınında sır olarak Hakk’ı müşahededir. Bu Vahdet bilinci kişinin ateşten ve şirkten kurtulması, soğukluk olarak ifade edilmiştir. Vahdet sırf cenneti ifade eder. Tevhid mertebelerini idrakle kılınan namazdır. Kişinin irfanında kesrette vahdet, vahdette kesret idrakinin oluştuğu makamdır öğle namazı.

Sırf vahdette olunan namaz ise teheccüd namazıdır. “Geceyi örtü kıldık” (Nebe/10) ayeti ile teheccüd vaktinde kesret örtülür sırf vahdet ortaya çıkar. Kişi kendi nefsinde “AMA MERTEBESİNé den şehadet alemine kadar her mertebeyi idrak eder. Bu ise “vahdette kesret” idrakidir. Kişinin MUTLAK TEVHİD anlayışını yaşamasıdır. Bunun karşılığı ateşten kurtulup cennete girmektir. “Dünya kubbesinin altında nice velilerim vardır. Onları Ben’den başkası bilmez” kudsi hadisi bu idrake ulaşan arifibillahları anlatır. Onlar teheccüd ehlidir. Vahdette kesret, kesrette vahdet idraki ile BEKABİLLAH makamındadırlar.

Başka bir kudsi hadiste “Cenab-ı Hakk gecenin üçte biri kaldığında onların üzerine tenezzül eder. Aralarında perde yoktur. İsteyen varmıdır duasını kabul edeyim, istiğfar eden varmıdır mağfiret edeyimdiye diye nida eder” buyurulur. İşte Hakk ile beka makamında olanlar teheccüd namazında MUTLAK TEVHİD idrakinde olanlardır. Böyle bir namaz kılan kişi “Allah” ismi camisinin ve “Rahman” isminin tecellisi içindedir. “Rahman Arş’a istiva etmiştir” (Taha/5) ayetine göre gönüldeki nefsi natıka Hakk iledir. Esma, sıfat ve Zat tecellisi içinde bekabillah makamındadır. Fena-beka gelgitleri içinde adeta cennettedir. Bu ariflerin ve aşıkların irfan cennetinde baki olmasıdır. Böyle bir irfan ehli Hakk’ın Zatıyladır. Cennet ve cehennem görüşü yoktur. Ancak izafidir. “Otağlar içinde sahiplerine tahsis edilmiş huriler vardır” (Rahman/72); “Sanki onlar yakut ve mercandırlar” (Rahman/58). Bu ayetler irfan karşılığında o kişiye cennette ikram edilenleri anlatır. Ancak beka makamındaki kişi Hakk’ın Zatı iledir. Bunlar ise esma ve sıfat tecellileridir. O kişi bunlarıda kabul eder, zira bütün bunlarda Hakk’ındır, Hakk iledir.

Böyle bir aşık ve arifibillah bu idrakle “Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu peygamberler, sıdıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir” (Nisa/69) ayetine mazhar olur. Künhü Zat ve İrfan Cennetinde yerini alır. Bu makama erişen kişiye dünya ve ahiret perde olmaz. “Bekabillah” idraki ile her şeyi Hakk ile, Hakk’tan, Hakk’ça görür ve bilir. O’nun hüviyetini müşahede eder. Hz. Musa’ya (as) “hemen papuçlarını çıkar” (Taha/12) yani dünya ve ahiret perdelerinden sıyrıl, hakikate ulaş emri verilmiştir. Bu hakikate ne vahdet-kesret idrakini TEK VÜCUD HÜVİYETİNDE mertbeleri ile müşahede ile ulaşmak mümkündür. Bu ise Vahdeti Vücud Şuhudu idraki ve müşahedesidir. Bu makamda bizzat zatı ile kelam eder Hakk yani nefsi natıka, Kur’an-ı Natık haline gelir. Hakk’ta halkı, halkta Hakk’ı müşahede eder. Beyazıd-ı Bestami bu makamda “Halkla otuz senedir muamelede bulundum. Halk beni kendileriyle zannettiler. Halbuki ben halkta Hakk’ı müşahede ederdim” buyurmuşlardır. Her arifinde irfanı derecesinde bu hakikatten hissesi vardır. İrfan düzeyi bu idraki belirler.

“Hüküm Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Mütevekküllerde O’na tevekkül etsin” (Yusuf/67) ayeti ile her şeyi Hakk’la Hakk’a bırakırlarve nefislerinde Allah’ın tecellisini beklerler. Bilirlerki Hakk onların irfan düzeylerince onlara vekil ve yardımcı olacaktır. Tasarrufu O’na bırakırlar. Bu ise irfan makamlarına göredir. Bunların birlikteliği Hakk’ta, Hakk ile Hakk’la beraberdir. Hadsiz ve nihayetsiz “İlahi vücud” iledirler. Tecelli-i Zat bunlarla aleme ulaşır. Vücudlarını (varlıklarını) Hakk’a teslim edip Müslüman olanlarda bunlardır hakikatte. Zira kendilerine nispet edecekleri varlıkları yoktur. Bu ise öğle ve teheccüd idrakidir. Vahdet ve kesretin tek hakikatin iki yüzü olduğunun idrakine varmaktır. Bu hakikatle nefsi külle (Zati Nefse) uruç ederler. Alacaklarını Hakk’tan “billahi” sırrıyla alırlar. Makamları “bekabillah” isimleri ise “arifibillah” tır. Nefsi natıkalarını sahibine teslim edip Zati Nefste yerlerini bulmuşlardır. Bu makam “Künhü Zat Cenneti” dir. Ama mertebesinde Hakk’ın bildirdiği kadar O’nun hüviyetini bilmektir. Künhü Zatını tam manasıyla bilmek ise mümkün değildir.

Bu makamda Hz. Resul “Künhü Zatını idrak edemedik” buyurmuşlardır. Ancak kaynaklarına ulaşmış nefsinin hakikatine arif olmuşlardır. “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisince hem nefsi natıkalarına hemde nefislerindeki Rab tecellisinden Hakk’a irfan sahibi olmuşlardır. Bu ise ateşten kesin olarak uzaklaşmaktır.

“Biz ona şahdamarından daha yakınız” (Kaf/16) ayetini kendi nefsilerinde bulurlar ve nefsi natıkalarında da Hakk’ı idrak edip “Bekabillah” makamına ulaşırlar. Vücud Nurları göz nuruna döner. “Göz nuru namaz”a bumakamda ulaşırlar. “Allah” “Rahman” tecellisinde iken “Göz nuru” ile “Rahim” tecellisine ulaşırlar. Gönüllerindeki noktanın sırrını taşıyan nefsi natıkaları vasıtasıyla “fiili Besmele” olup “Bismillahirrahmanirrahim” tecellisi içinde yaşarlar. Fiili ve yaşayan Besmele olurlar. Nefsi natıkaları saf olup Kur’an-ı Natık olmuştur.

“Ben yaşayan Kur’an-ı Natıkım” buyuran Hz. Ali (kv) idrakinde yaşarlar. Bu batın nuruna ulaşmak ise nefs mücahedesi ve tezkiyesi ile mümkündür. O’nun vasıtasıda tevhid ve namazdır.

Nefslerini Hakk ile birlikte, Hakk olarak müşahede ederler. Kendilerinde Hakk’ın tecellisi dışında bir şey kalmaz. Şirk gizli ve açık ortadan kalkar ve Hz Resul’ün “Beni gören Hakk’ı görür” buyurduğu hakikatten hisselerini alır. “Göz nuru” ile her şeyi muayene ile “nur” olarak müşahede ederler. “Allah yerlerin ve göklerin nurudur” (Nur/35) ayetini yakinen yaşarlar. Tek Vücud hüviyetinde her şeyi kendi mertebesinde Hakk’ın zuhuru olarak müşahede ederler. Bu ise Vahdet-i Vücud Şuhuduna ulaşmaktır. Kelime-i Şehadeti bizzat yaşayıp cennette yerini almaktır. Fenafillah ve bekabillah yaşantısı ile yaşamına devam etmektir. ölmeden önce ölüp, ilim ile diri olmaktır. Ebedi hayy olarak “Hakk ile” “Allah ile” “billahi” sırrıyla yaşamaktır. “Kur’an-ı Natık” ve “Fiili Besmele” olarak bu kamil insanlar “alemlere Rahmet” olurlar. Peygamber varisi olarak dünya ehline O kanaldan rahmet ulaştırırlar. Zahirleri ve batınları ile rahmet kaynağıdır. İnsanlar bilse de bilmese de hakikat tecelli eder. Zira onlarda tecellide olan fiiliyle, esmasıyla, sıfatıyla ve Zatıyla Hakk’tır.


önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam49
Toplam Ziyaret840094
Hava Durumu
Saat
Takvim