Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

E.H. 46. Mucib İsmi ve Yaşantısı



MUCİB İSMİ ve YAŞANTISI


Duaları kabul eden. Cenab-ı Hak buyuruyor. "Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar." (Bakara/186).

Dua kulluk makamlarının en önemlisidir. Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermek; tevazu ve alçak gönüllülük arz ederek müracaatta bulunmaktır. Maksat bu olunca, kaza ve kaderine rıza ile beraber Allah'a dua etmek, insanlık hissesini tercih değil; Allah'ın kudretine her şeyden fazla saygı duymaktır. Bu da en büyük makamdır. Bu da en büyük makamdır.

İstenenin açıkça ifade edilmesi, duanın zaruretlerinden değildir. Zaman olur ki edep ve yerini bilen huzur ehli için hâl, sözden daha edepli olur. "Ey Rabbim huzurundayım, hâlim sana malum." demek, söyleyenin makamına, kalbinin doğruluk ve ihlas derecesine göre, en belağatlı dualardan daha belağatlı olur.

Dua hakkında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar edebilirler. "Bana dua ediniz ki size icabet edeyim." (Ğâfir/60), "Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua ediniz." (A'râf/55), "Yoksa sıkıntıya düşen kimseye, kendisine dua ettiği zaman icabet eden mi?" (Neml/62), "De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?" (Furkan/77), "Hiç olmazsa böyle şiddetimiz geldiği zaman bari yalvarsaydılar. Fakat onların kalbleri katılaşmıştır." (En'âm/43) gibi nice âyetler vardır. 

Bunların sonuncusu gösteriyor ki Allah, dua edip istemeyenlere gazab eder.

Dua eden kimsenin gönlü, Allah'tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe gerçekten dua etmiş olmaz. Allah'tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit de Hakk'ın birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını düşünme ve insanlık nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o zaman Allah'ın yakınlığı hasıl olur. Çünkü kul, kendi arzusuna yönelik olduğu sürece Allah'a yaklaşamaz, o arzu engelleyici bir vasıta olur. Bu, kaldırıldığı zaman ise: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görür." (Ğâfir, 40/44) âyetindeki havale, tam bir samimiyetle ortaya çıkmış bulunur. Göz, Hakk'ın gözü olarak görür; kulak, Hakk'ın kulağı olarak işitir; kalb Hakk'ın aynası olarak bilir, duyar, ister. O zaman milyonlarca sebeplerin, asırlarca zamanların yapamadığı şeyler, Allah'ın dilemesi hükmüyle, "ol" demekle oluverir.

İşte Cenab-ı Allah bu konudaki bütün şüpheleri defetmek ve kullarını irşad için duanın önemine işaret ederek oruç emrinden sonra Peygamberine buyuruyor ki: Kullarım sana benden sorarlarsa ben yakınım, bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle ise onlar da benim emirlerime candan icabet edip, tutunsunlar ve bana inansınlar... doğruca arzularına kavuşabilsinler.

Müslüman daima Allah'a muhtaç olduğunun  bilincinde olmalı ve yalnız O'na güvenip dayanmalıdır. O'nun duaları işittiğini, başına gelen bela ve musibetleri bildiğini, sıkıntı ve zorluklardan haberdar olduğunu unutmamalı ve ümitsizliğe kapılmamalıdır. Dua yaptığı ve talepte bulunduğu istekler, kendisini Allah'a yaklaştıracak istekler olmalıdır.

El-Mucib, varlığın hakikatlerinin kendisinden gerek hal diliyle gerekse sözle istedikleri şeyleri onlara bahşedendir. Bu istekler hakikatlerin bütün özel vakitlerindeki hallerinin iktizasından veya onların nefslerinin bu istenilen şeyi özleyerek arzulamalarından kaynaklanır. Bu hakikatlerin hallerinin iktiza ettiği şey hale ait olan dilektir. Bu hakikatlerin nefslerinin arzu ettiği şey ise sözlü dilektir. Her iki dilekte kesinlikle icabeti elde eder.

Halin iktiza ettiği dilek derhal yerine gelir. Nefslerinin arzu ettiği dileğe gelince, onlardan hale uygun dilekler çabuk elde edilirler. Halin vaktine uygun düşmeyen dileklerin elde edilmesi tehir edilir. Bununla birlikte bu dilekler ya bu dünyaya yada ahirette mutlaka elde edilirler. Bazende iki dilek birbirinin zıddı olur. Sözgelimi halin dileği, istediği şeyin insanda olmamasını gerektirir. Sözlü dilek ise o şeyin olmasını gerektirmektedir. Bütün dilekler icabet olunmuş isteklerdir. Bu dileklerin hal veya söz dileği olması arasında hiçbir fark yoktur. Bazı dileklerdeki icabetin gecikmesi ancak istenen şeyin elde edilmesi konusundadır. Dilekler üç kısımdır:

1. Zorunlu dilek: Bu dilek halin iktiza ettiği dilektir.

2. Nefsi dilek: Bu dilek kulun istediği ve halin iktiza etmediği dilektir.

3. Taabbudi dlek: Bu dilekte ya Allah’a ibadet kastıyla veya sadece Allah’a karşı yoksulluk ve muhtaçlık göstermek maksadıyla istenen dilektir.

Bu durumda dilek kulluk nedeniyle ve Allah’ın “Dua edin icabet edeyim” (Mümin/60) buyruğuna uymak için veya istenen şeyin elde edilmesi veya giderilmesi için değilde Allah Tealaya karşı yoksulluk ve muhtaçlık göstermek için gerçekleşmiş olur.

Dilek dileyenlerde üç kısımdır.

1. Zatlarından kabiliyetlerinin payına düşen şeyi bilenler. Bunlarda ikikısımdır: a) Kabiliyetlerinin payına düşenleri topluca bilenler sınıfı. Onlar bununla kabiliyetlerinin payına düşen şeyi dilerler. b) Bütün belirlenmiş vakitlerde kabiliyetlerinin payına düşenleri bilenler sınıfı. Bunlar bu belirlenmiş vakitlerde hal kabiliyetlerinin payına düşenleri istemeye geçmezler. Bu sınıf öncekinden daha çok övgüye değerdir.

2. Zatların iktizalarını bilenler. Bunlarda iki sınıftır. a) İlahi isimlerin ve sıfatların iktiza ettiği şeylere nazar edenler sınıfı. Bunlar elde edilmesi mümkün olan hususları Allah Teala’nın kabiliyetin iktizasına göre var olmayan veya onun iktizasından dolayı yok olmayan kudret ve kerem sıfatlarına nazaran isterler. b) İşin şerefine nazar kılan ve onu yüce bir himmetle talep edenler sınıfı. Bunlar dilediklerini kabiliyetlerin iktizasına göre yapmazlar veya Hakk’ın cömertliğinin genişliğini vurgulayan sıfatlara dayanmazlar. Bilakis onların dilekleri istedikleri şeyin, o şeyi talep ve elde etmek konusunda kişinin çaba göstermesini gerektiriyor oluşundan kaynaklanır.

3. Üçüncü kısımdakiler âdet olarak dileyenlerdir: a)Onlardan bir kısmı dilediklerinin elde edilmesini isteyenlerdir. Bunlara göre diledikleri şeyin şeriatın mendub kılması ve yasaklamayıp mubah kılması durumu aynıdır. Şeriatın istenmesini yasakladığı şey dilemek ibadet olmaz. Ancak bu dilek nefsin iktizasına göre vuku bulur. b) bir kısmıda Allah’ın emrine uymak ve O’na muhtaçlık göstermek için dilerler.

Bu isim ilahi fiillere ait isimlerden biridir. Bu ismin sıfatı icabettir. Zira Hakk kula yakındır. Ona şah damarından daha yakındır.

“Rabbinin adını zikret ve bütün gönlünle O’na yönel”  (Müzemmil/8)

Pişmanlık tövbedir. (H.Ş.)

Mescid, takva sahiplerinin evidir. (H.Ş.)

Din nasihattır. (H.Ş.)



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam130
Toplam Ziyaret839664
Hava Durumu
Saat
Takvim