Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

E.H. 35. Azim İsmi ve Yaşantısı



AZİM İSMİ ve YAŞANTISI


Sonsuz azametli, en büyük ve ulu. Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılmayacak kadar büyük. Akıl ve hayalin düşünemediği, gözün göremediği kadar sonsuz, büyük ve azametli olandır. Cenab-ı Hak buyuruyor. "O, yücedir, büyüktür." (Bakara, 255).  "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O' nundur. O yücedir, uludur." (Şura, 4)

Cenab-ı Hak azimdir. Fakat O'nun azameti ancak kendine malumdur. Kullar O'nun büyüklüğünü tam olarak anlayamaz. Her namazın tesbihini çekmeden evvel okuduğumuz ayetel kürsünün sonunda: "Vehüvel aliyyül azim" diyoruz. İşte burada Allah'ın azameti, büyüklüğünün ne kadar sonsuz olduğunu düşünmemiz lazım.

Bir toplumun büyüğü, kendisine karşı çıkılamayan ve emirleri üzerine hareket edilendir. Ancak böyle olmakla beraber bu kimse zaman gelip çeşitli nedenlerle zayıf düşer, aciz kalır, mağlup edilir, sahip olduğu saltanatından ortada eser kalmaz. Oysa Allah Teala, mutlak güç sahibidir ve hiçbir şey O'nu güçsüz kılıp aciz düşüremez. Karşı  çıkılıp mağlup edilemez. O gerçek büyüktür. Bu ismin başkaları için kullanılması mecazi anlamdadır. Hakiki büyüklük Allah'a mahsustur.

O, her büyükten daha büyüktür. Bu yüzden hiçbir akıl, O'nun büyüklüğün kavrayamaz. Yaratılan bütün varlıklar O'ndan birçok ilimler öğrenmiş olsa bile, bu bilgiler sınırlı ve sonludur. Akılların, sonsuz nurunu kavramaktan aciz kaldığı, anlayışların izzetinin aydınlığında kaybolduğu Allah ne yücedir. Bütün her şey Allah'ın yüceliğine, büyüklüğüne ve kemaline göre bir hiç  gibidir. O'nun azametinin başlangıcı, yüceliğinin sonu yoktur.

Allah hiç bir şeye muhtaç değildir ve yarattığı her şeyde O'nun büyüklüğünü görmek mümkündür.

Allah'ın azametini tefekkür eden insan; O'nun büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz ve kusurlarını anlar. Alemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan, Allah'u Tealâ'nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı karşısında O'nun büyüklüğünü idrak eder.

Büyüklük ve ululuk yalnız ve yalnız Allah'a aittir. Bunların gerçekleri kavranılamadığı gibı mahiyetlerinede ulaşılamaz. Resülullah (s.a.v) buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Büyüklük benim örtümdür, ululuk da elbisemdir. Kim bu iki şeyde benimle çekişirse ona azab veririm."

El-Aziz, zatının niteliklerinin mertebesi yüce olan ve sıfatlarının celal ve kibriyatındaki nihayetin sınırını aşandır. Bu isim ilahlık sıfatlarındandır. Bu ismin sıfatı azamettir. Azamet, ilahi kemallerin tecelli olarak kapsamından ibaret olan bir ilahi tecellidir. Bu tecelliye zati iktiza dolayısıyla Hakk’ın dışında kimsenin gücü yetmez. Çünkü bu tecelli Zatın Zattan dolayı meydana gelen iktizasından kaynaklanır. El-Azim, işi/şe’n ariflerin kalplerine iliştiği çin yüce olan demektir. O’nun izzetinin tecellilerini idrakten ariflerin basiretleri aciz kalmış, kudretinin yüceliğini nitelemekten diller lâl kesilmiştir.

Azamet makamında duran kimse ya mümindir yada müşahede sahibidir. Şöyle ki; Bir şey, kendisine nispet eilen iktidara tek baına sahip olması ve hükümlerinin yerine gelmesi ölçüsünde yücelir. Buna göre Hakk’ın büyüklüğü ve iktidarı, hükmünün hiç kimsenin reddedemeyeceği ve emrinin karşısında hiçbir şeyin duramayacağı ölçüde büyük olunca, bunun kalplerde gerçekleşmesi pek yüce olmuş, böylece bu, hayret ve dehşete neden olmuştur. Böylelikle Hakk’ın büyüklüğü ile iman ehlinin kalplerinde zuhur etmesi, onların ilahi isimlerinin eserlerini bilmelerine göre gerçekleşmiştir. Buna göre kim, Hakk’ın sıfatlarını daha kamil bilirse, azamet tecellilerinin o kimsenin kalbindeki parıldamaları daha yetkin olur. Bu nedenle Hz. Peygamber şöyle demiştir. “Ben sizin aranızda Allah’ı en çok bilen ve O’ndan en çok korkanınızım”.

Bu noktada müşahede sahibi için ise, azametin hamlesi celal tecellilerinden gerçekleşebilir. Bu esnada isimlerin tesirlerinden yada ilahi hükümlerden herhangi bir şey ona gelmez. Aksine salt tecelli ile azamet kendisini müşahede eden kimsede gerçekleşir. Bu azameti, Hakk’ın görmesi, işitmesi, dili ve azaları olduğu kimse müşahede edebilir. Yoksa Hakk’ı nefsi ile müşahede eden onu müşahede edemez. Hakk’ı Hakk tecellisi ile Hakk müşahede eder. “Allah’ı Allah görür” diyen arifler bu hakikate iaret etmişlerdir. Diğerlerinin müşahedesi, kendi inancına ve itikat delilinin gerektirdiği şekilde gerçekleşir. Bu nedenle Hakk şu ayetiyle kullarını mazur gördüğünü beyan etmiştir: “Hakk’ı kadriyle bilememişlerdir” (Enam/91). Bunun nedeni bütün halk edilenlerin Hakk’ı nefislerinde tahayyül ile sınırlamalarıdır. Buna göre, ariflerin kaplerinin bağlandığı akidelerden daha büyük bir müşahede yoktur. Onlar Hakk’ı sınırlamaksızın müşahede ederler. Bu nedenle onların azametleri, Hakk’ı tazim eden insanların azametine asla katılmaz.

“Mü’minler onlara denir ki; Allah anıldığı zaman, kalpleri titrer”  (Enfal/2)

Kul yalan söylediği zaman ağzından çıkan pis koku sebebiyle üzerindeki melekler ondan bir mil uzaklaşır. (H.Ş.)

Evladına KKur’an-ı Kerim öğreten ana ve babaya kıyamet günü sultan tacı giydirilir. (H.Ş.)

Kim kardeşini (işlediği ama tevbe ettiği) bir günahtan dolayı ayıplarsa o günahı işlemedikçe ölmez. (H.Ş.)



önceki sayfa               sonraki sayfa



Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam160
Toplam Ziyaret841823
Hava Durumu
Saat
Takvim