Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

R. G. 31. Yirminci Tecelli: Hakkel Yakin Müşahede

31. YİRMİNCİ TECELLİ: HAKKEL YAKİN MÜŞAHEDE

-      Ya Gavs-ı Azam… Beni gören sualden müstağni olur her halinde; görmeyen ise faydalanamaz sualden, o da işin kaliyle perdelenmiştir.

Müşahede, rüyet ilmidir. Kişinin İlmi Zattaki hakikatine arif olmasıdır. Bu ise yakîn demektir. Yakîn; ilmel yakîn, aynel yakîn ve Hakkel yakîn olmak üzere üç aşamalıdır. İlmel yakîn, aynel yakîn mertebelerinde sual irfan için şarttır. Bu nedenle insan bilmediklerini öğrenebilir. “Beni gören sualden mustağni olur” cümlesi Hakkel yakîn mertebesi için belirtilmiştir. Kişi Hakkel yakîn mertebesinde “nefsine ve Rabbine arif” olur. Bu ise Hakk’ı evvel, ahir, zahir, batın hüviyeti ile idrak ve müşahededir. Kişinin nefsi hüviyetinde ve alemlerin hüviyetinde, her şeyi kendi mertebesinde Hakk olarak görmektir. Bu Vahdeti Şuhud İlmidir. Zahir ve ahir olarak Hakk’ı bilmektir. Kişi batın ve evvel olarakta Hakk’ı nefsinde ve mevcudların nefsilerinde müşahede edip bildiğinde Vahdeti Vücud gerçekleşir. Bu idrakler Hakkel yakîn müşahede ve idrak ile gerçekleşebilir. Hakk’ı tüm taayyün mertebelerinde ve tecellilerinde büründüğü isim ve sıfatlarla bilmek ve görmektir. “Tecelli hüviyeti” ile Hakk’ı kendi nefsinde ve mevcudların nefislerinde kendi mertebelerinde idrak ve seyretmektir. Bunun gerçekleşmesi içinde Hakk’ı eşyada görmek gerekir. “Eşyanın hakikati” ne fiil, esma, sıfat ve Zat mertebelerinde vakıf olmaktır. Nefsi ve nefsteki tecellileri Hakk’a bağlayıp uluhiyet ve hüviyet tevhidine ulaşmaktır (Allah Billah ve Hüve Sırrı). Hakk’ı nefsinde ve alemlerde “NUR” olarak görmektir. “Allah yerin ve göklerin nurudur” (Nur/35) ayetini Hakkel yakîn yaşamaktır. Efendimizin “gözümün nuru namaz” buyurduğu hakikate aşina olmaktır. Allah’ın nuru ile Allah’ı her mertebede, mertebelerin özelliklerine göre görebilmektir. Bu mertebeden sonra Hakk ile alışveriş gerçekleşir. Sual kalkar ve Hakk kulun ihtiyacını, fakrını tecellileri Zatıyla karşılar. Bu vahdette kesret, kesrette vahdet yaşantısıdır. Alışveriş Hakk iledir. İrşad eden O, söyleyen O, gören O, işiten O, vb. O, olur.

Hakkel yakîn müşahede ve idrak kişinin hüviyetinde Hakk’ı bulmasıdır (BİHİ BİHU SIRRI). İkilik kalkar ve TEK VÜCUD HÜVİYETİ ile HAKK zahir olur. Bu hakikat şu cümle ile özetlenebilir. Allah, Tek Vücud Hüviyeti ile alemlerin her zerresinde, Zatıyla kaim ve batın, Vücuduyla mevcud, sıfatıyla muhit ve tecelli, esmasıyla tecelli ve malum, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleriyle meşhud, batını ile sır olarak uluhiyetini sergiliyendir. O (Hüve)’ndan gayrı yoktur. O ve mertebelerde seyreden isim ve sıfatları mevcuttur (La mevcude illa hu sırrı). Zatından Zatına, sıfatları ve isimleri ile Zatıyla seyrandadır. Bu vasfı kazananın suali olmaz ve tüm fakrı ve aczi (itibari) yine Hakk ile tamamlanır. Bu tecelli ise “Kendinden Kendine”dir. Bu mertebeye ulaşmanın yolunu ise Efendimiz şöyle açıklıyor: “Bildiği ile amel edene, Allah bilmediklerini öğretir ve onu ilmine varis kılar”.

Bildiği ile amel etmeyen ise “işin kaliyle” sözüyle uğraşır. Hakk’ı göremez. Amel etmediğinden suallerde kar etmez.

Zira “işin kaliyle” uğraşmak ilk mertebedir. Ötelere ulaşmak “Hakkel yakîn müşahede” için nefsi “Kur’an-ı Natık” haline çevirmek gerekir ki bu ancak amel ile, yaşamak ile mümkündür ki, Hakk onları kendine çeksin. Bunun yolunu ise şu kudsi hadiste açıklamıştır:

Resulullah (SAV) Efendimiz Rabbından naklen anlatıyor:

“Allahü Teala şöyle buyurdu:

-Bir kime bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın yaklaşırım. Bir kimse Bana bir arşın yaklaşırsa Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse Bana yürüyerek gelirse Ben ona koşarak giderim.”

Bilmek gerekir ki, karış, arşın, kulaç, gelmek, koşup yürümek; bütün bunlar yapma şeylerdir, temsili ve tahayyüli manalardır, hakiki değillerdir. Böyle buyurmakla Allahü Teala kula kat kat sevap vereceğini, ona ameli miktarınca  iyilikte, ihsanda bulunacağını anlatıyor. Kaldı ki burada yakınlık manevidir; maddi değil. Bir yere de bağlı değildir.

Burada Hakkın yakınlığı kulun yakınlığından önce gelir. Halbuki zatına yakınlık, muvaffakiyet işi, Allah’tan Allah’adır. Bu bir önceliktir, ama buradaki önceliği bir başka yoldan almak icab eder. Bilhassa amele mükafat verme yönünden. Hatırda tutulmalı ki amel mükafattan önce gelir. En hayırlı amel nefsini, kendini ve Rabbini bilmektir.

Bilesin ki Hakka yakınlığın beş mertebesi vardır. Şöyle ki:

Nefsin yakınlığı,

Kalbin yakınlığı,

Sırrın yakınlığı,

Ruhun yakınlığı

Bir de Hakkın ahadiyet yakınlığı.

Bilhassa ahadiyet yakınlığı bütün mertebeleri kendinde toplar.

Şimdi, yukarıda toplu sayılan yakınlık mertebelerinin tafsiline geçelim. Şöyle ki:

Nefsin yakınlığı: Bu onun itaat ve ibadet görevlerini yapmasına bağlıdır. Bu makamda Hakkın kuluna yakınlığı merhametidir, şefkatidir.

Kalbin yakınlığı: Kulun kalbi ve içten amellere dalmasına bağlıdır. Bu ise pek kolay değildir. Dünya ehlinden kopmak icab eder. Bu makamda Hakkın kuluna yakınlığına gelince, ilim, hikmet ve ilham çeşidinden şeyleri kuluna vermesidir; ona bağlanmasıdır.

Sırrın yakınlığı: Bu da onun hakiki keşiflere dalmasına bağlıdır. Hakiki tecelli ile hasıl olur. Asıl tecelli de, Hakkın yakınlığı da budur.

Ruhun yakınlığı: Bu mertebeyi de kısmen kalbin kısmen de sırrın yakınlığı gibi bilmekte bir mahzur yoktur.

Hakkın ahadiyet yakınlığı: Daha önce de anlatıldığı gibi, sözü edilen bütün mertebeleri özünde toplar. Bu mertebe, kul için tam bir yokluk mertebesidir, ne varsa özünde toplar. Hakkın zat, sıfat, bir de efal tecellilerinin temiz, şeksiz, aydınlık tenzihleri altında. Bu hal için de kul, zat, sıfat ve fiil olarak tam, külli ve tek birliğe doğru yol alıp kendinden geçer, fena bulur.

Bu kudsi makamda Hakkın kula yakınlığına gelince şöyle anlatabiliriz:

“Onu, kendi bekası ile baki kılar...

Kayyumiyet sıfatı ile kaim kılar...

Hayatı ile ona hayat verir...

Kudreti ile onu kudrete erdirir...

İradesi ile onu dilek sahibi eyler...

Kelamı ile konuşturur.”

Hasılı onu bütün, esma ve sıfatını özünde bulunan yapar. Hulasa, Zati ile, Zatı için ve Zatında zahir olur: yani o kul...

Şimdi, bu Hadisi Şerife bir başka manada şerh yapmak icab edecek. Yüce Allah adeta şöyle buyurmaktadır.

“Her kim bana, yani külli, toplayıcı olan huzuruma, ruhani, yani batıni, cismani, yani zahiri vasıf taşıyan bütün duyguları ile yaklaşırsa: İşte böyle birine bütün esma ve sıfatlarımla tecelli ederim. Hem lutfa ait olan cemal sıfatları ile hem de celal tarafında bulunan kahır sıfatları ile, yani bazı duyguları ile bana yaklaşırsa buna da bazı esma ve sıfatlarım ile tecelli ederim. Bu da ancak onun yaptığına kat kat sevap vermek sureti ile olur. Mesela birden yedi yüze kadar veya daha fazla.”

Veren Allah’tır.

Hakkel yakîn müşahede ancak “irfan eğitimi” ile mümkündür. İrfanı elde eden ise marifetullaha ve rüyete kavuşur. Rüyet ilimdir. Kişinin nefsine arif ve Rabbine arif olması ve İlmi Zattaki ilmi hakikatine ulaşmasıdır. Orada Zatı ve Marifetullah’ı bulmasıdır. Bekabillah sırrına erip “billahi” sırrıyla yaşayıp arifibillah olmasıdır. Bu ise “Allah Billah” ve “Bihi ve Bihu” sırrına vakıf olmaktır. Artık söyleyen, işiten, irşad eden vb. O(Hüve) olmuş olur.



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam278
Toplam Ziyaret840942
Hava Durumu
Saat
Takvim