Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 14. Hakk’ın Hüviyeti, Uluhiyeti, Rububiyeti Ve İnsan

14. HAKK’IN HÜVİYETİ, ULUHİYETİ, RUBUBİYETİ VE İNSAN

Allah, uluhiyetinin ve hüviyetinin anlaşılması ve kendinin bilinmesi için insanla ülfet içindedir. Uluhiyet ve hüviyet hakk ile yaratılmışları bir araya getiren şeydir. Bu ülfeti sağlayan ise Nefesi (Nefsi) Rahman’dır. “Genel vücud nuru tecellisi” olan Nefesi Rahman Hakk ile halkedilenlerin birliğini sağlayan şeydir. Alemlerde insanı üstün kılan şey ise insanın yaratılış olduğu surettir. “Ben Adem’i Kendi suretimde yarattım” ve “Ben Adem’i Rahman suretinde yarattım” kudsi hadisleri bu hakikati açıklar. İnsan Hakk ile bu benzerliği ve beraberliği ile ilahlık davasında bulunmuştur. İnsandan başka hiç kimse ve şey ilahlık davasında bulunmamıştır. İnsan dışındakiler kendisi hakkında iddiada bulunmuş, fakat ilahlık iddiasında bulunmamıştır. Firavun şöyle demiştir: “Ben sizin en büyük rabbinizim” (Naziat/24). Yaratılmışlar içinden insandan başka mülk sahibi olan yoktur. İnsan dışındaki hiçbir şey bir mülk edinemezler. Allah Teala insanın mülk sahibi olduğunu dile getirirken şöyle der: “Ya da ellerinizin sahip oldukları” (Nisa/3). İnsandan başka kendisi adına kulluğun onaylandığı kimsede yoktur. Hakk mülkün gerçek sahibidir. “Mülk Vahid ve Kahhar olan Allah’ındır” (Mümin/16) ayeti bu hakikati anlatır. İnsan bu mülke halife tayin edilmiştir. Mülkün sahibi değil, kullanıcısıdır. “Üzerine halife olduğunuz şeylerden infak ediniz” (Hadid/7) ayeti bu hakikati ifade eder. İnsan gerçek sahibi olmadığı bir hakikat üzerinden ilahlık davasına soyunmuş olur. Allah Teala şöyle buyurur: “Yeryüzüne ve üzerindekilere varis olan biziz” (Meryem/40). Mülkün ilk ve son sahibi Allah’tır. Kul ise bu mülkte belirli bir zamanda ve oranda tasarruf sahibi kılınmıştır. Bu Ademi Kendi ve Rahman sureti üzerinde yaratması nedeniyle, alemde insan kanalıyla alemlerde icrasıdır. Allah, “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” (Şura/11) derken uluhiyet, rububiyet ve hüviyetinin ortağı olmadığını açıkça ilan eder. “O semi ve basırdır” (Şura/11) buyururken de insanda Hakk’ın isim, sıfat ve Zatıyla tecellide olduğunu belirtir. Bu ise Hakk’ın uluhiyet, rububiyet ve Hüviyetini, insanın izafi hüviyetinde açığa çıkarmasıdır. İnsan tecelli mahallidir. Tecellinin sahibi ve kaynağı değildir. Bu ise insanın “Kendi” ve Rahman” suretinde yaratılma özelliğidir. İnsan bu özelliği nefsine mal ederse ilahlık davasında bulunurki, şirk olup nefse zulümdür.

“Adem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara/31) ayetinde isim ve sıfatların gerçek sahibini Allah olduğu açıktır. İnsana öğreten ve nefsinde tatbik eden Allah’tır. Allah mutlak sahip, kul ise o vasıfları taşıyandır. Allah “bütün” kelimesiyle insanı yüceltmiştir. Bu insanın Hakk suretinde yaratılışının sırrıdır. İnsan bu mülkün gerçek sahibi olduğunu iddia ederse şirke girer. Bu mülkü gerçek sahibine teslim ederse, Hakk insanı “bütün” olarak “sureti” üzere vasfeder. Bu Hakk ile Hakk olma sırrıdır. Yoksa Hakk olma, ilahlık davası gütmek değildir. İnsanın Hakk suret üzere Hakk’ın Zati, sıfat ve bütün isimlerini taşımasıdır. Bu kemal Efendimiz’de zuhur etmiştir. Bu nedenle O, “Beni gören Hakk’ı görür” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in “Bana cevamiü’l kelim verildi” buyurmasıda, Hakk sureti üzere “bütün” vasıflarla tahakkuk etme sırrıdır. Uluhiyet ve Rububiyetin karışmadığı “sırf kulluk=abduhu” makamıda budur. Hakk’ın insan üzerinden alemlerde tasarrufunu yürütmesinden ibarettir. İlahlık davası gütmeden, “bütün” isimleri ve sıfatları Zatına teslim ederek, Hakk’ın insanda zuhur etmesidir. İnsan mazhar ve tecelligah olup, görünme yeridir. Tecelli sahibi ise Hakk’tır. Tecelli Hakk olduğundan, saf nefislerde mazhar ve tecelligah olarak “Hakk” ortaya çıkmış olur. Yoksa bu ilahlık davası gütmek değildir. Bu vasıflardaki bir müminde bu vasıflarla görünür. Kudsi Hadiste “Beni yerim, göğüm sığdıramadı. Mümin kulumun kalbi beni sığdırdı” buyurulmuştur. Böyle bir kalb (nefsi natıka) Hakk’ın “bütün” vasıflarıyla tecelligahı olduğundan, o kişiden açığa çıkanda “Hakk” olacaktır. Bu ise “bekabillah” sırrıdır. Bu ise nefse arif olup, Rabbe arif olduktan sonradır. Zira “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyurulmuştur. İkinci husus ise Hakk’ı bütün mertebelerde tevhid etmektir. “La ilahe illallah” hakikatini bütün tevhid mertebelerinde yaşadıktan sonra, O’nun hüviyetiyle “İLAH” olduğunu, insanın ise izafi hüviyetiyle O’nun tecelli mahalli ve “kul mertebesinden=abduhu” grünmesi olduğunu idraktir. Kul, Hakk’ın görünme yeridir. Hakk Hüviyetiyle, Uluhiyetiyle, Rububiyetiyle kulda tecelli eden ve tasarrufta bulunandır. Kul ise bu tecelli oranında ve tecelli zamanında Hakk adına alemlerde tasarrufta bulunandır (Halife sırrı). “Bismillahirrahmanirrahiym” sırrı bu ifadede gizlidir. Bunu idrak eden Hakk adına Hakk’ça alemlerde tasarruf yetkisine sahip olan kuldur. Abduhu sırrını varlığında taşır.



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam62
Toplam Ziyaret840107
Hava Durumu
Saat
Takvim