Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H. Ş. 2.Nefs ve Tecelli Mertebeleri Ölüm İlişkisi

2. NEFS ve TECELLİ MERTEBELERİ ÖLÜM İLİŞKİSİ

“Hayvanların hepsinin ecelleri, bit, sinek, çekirge, katır, at, sığır ve bütün haşereler bunların ecelleri Rablarına tesbihdedir. Her birine Allah tarafından verilen tesbihin adedi tamam olunca ruhlarını bizzat Cenab-ı Allah alır. Bunların ruhlarını almakta melekut mevte emir yoktur”

Cemad, bitki ve hayvanlar özellikle tecelli-i efal, tecelli-i esma ve tecelli-i sıfat mazharıdırlar. Kendi mertebelerinde esma ve sıfat tecellileri içinde belirli esma ve sıfatlarla Allah’ın iradesine (külli iradesi) tabidir. İşte her şeyi kendi mertebesinde oluşturan Allah’ın o şeye yüklediği belli isim ve sıfatlardır. O isimler ve sıfatlar ile Allah’ı tesbih ederler. Allah’ın mutlak iradesi ile yükledikleri tesbihin dışına çıkamazlar. Hayy ve Kayyum olan Allah onları verdiği ruhla tutar. Bu nedenle bunların tecelli-i zatı anlayacak ve idrak edecek potansiyelleri yoktur. Her şeyin kendi tesbihi ve zikri de farklı olduğundan, o şeylerin nefislerini sona erdirecek olanda bizzat Allah’tır. Bu nedenle melekul mevte (ölüm meleğine) gerek olmamaktadır.

“Bütün yaratıklar rablarını tesbih eder. Fakat insan onların tesbihini anlamaz” (İsra/44). İşte her canlıya esma ve sıfat tecellileri kendi mertebesindendir. İlim o şeyin gerçek yüzünü açığa çıkarmadıkça, o şeyde tecelli eden esma ve sıfatlarda insanca bilinir hale gelir. Her şeyde, her canlıda Allah’ın ilmi dürüldüğünden ve Allah’ın ilmide sonsuz olduğundan kamil olmayan insan onların tesbihini mutlak manada anlayamaz.

İnsan farklı olarak nefsi natıkaya (insani ruh) sahiptir. Ayrıca insanda akıl, fikir, his, hayal ve vehim galip olup, ibadet ve tesbihleri kamil olmayan insan kendi nefsine isnad eder. İşte bu nedenle insan değişik nefs mertebesinde ve tevhid inancındadır. Diğer canlılardan farklı olarak insan Allah’ın sırrıdır. “Ben insanın sırrıyım, insanda benim sırrdımdır” buyuran Allah, insan kamil manada Zat tecellisini de (tecelli-i Zat) ikram etmiştir.

Her nefis mertebesinde ve tevhid düzeyinde insanın anlayışı farklıdır. Bu nedenle Allah “Ben kulumun zannı üzereyim” buyurarak her anlayış seviyesinde insana kendi idrak seviyesinden tecelli eder. Bu nedenle insana melekul mevt (ölüm meleği) aracılığıyla ruhunu alır. İnsan-ı kamil ise bundan farklıdır. Zira O, her nefis mertebesinde ve tevhid anlayışında kemal seviyede olduğundan onun ruhunu da bizzat Allah alır.

“Cenab-ı Allah insan-ı kamilin gerek ölümünde ve gerek uykusunda ruhunu bizzat alır. Ecel sonunda ruhlarını tutar. Eceli gelmediyse beden unsurlarına ecel-i müsemma tamamına kadar gönderir” (Zümer/42)

İnsan-ı kamil fiil, esma, sıfat ve Zat tevhidini ve her nefs mertebesi irfanını tahsil ettiğinden, Allah hangi yüzle tecelli etse o tecelliyi Hakk bilir ve tecelliye Hakkıyla riayet ederek “abd” olur. İnsan-ı kamile kemal sahibi Allah Zat tecellisi ile tecelli ederek onun ruhunu alır. Diğer kamil olmayan insanlar ise kendi nefs mertebeleri ve Allah hakkındaki inanışlara göre muamele görür.

O inançlara göre suretlere bürünen ölüm meleği onları kendi mertebelerindeki inanışa göre ruhlarını alır. Her inanışı ve kul zannına göre tecellide olan melek kanallı yine Allah’tır. Melek surete bürünerek o kişiye tecelli ederek ruhu teslim alır. Her inanış ve mertebe farklı olduğundan buna göre ahirete kadar yerini alır. Ya nimet cennetlerinde veya azap cehenneminde. İrfan sahibi olanlarda irfan düzeylerine göre Cenneti efal, cennet-i esma, cennet-i sıfat, cennet-i Zat ve Künhü Zat cennetinde yerini alır. İnsan-ı kamil her mertebede ve tevhid idraki ile birlikte olduğundan Künhü Zat cennetindedir. Her cennette ayrı bir yeri mevcuttur. Her mertebeye tenezzül edebilir. Buna ulaştıran ise insanın sırını oluşturan “Zati Tecelli” dir. Zati Tecelli insana mahsustur. Diğer fiil, esma, sıfat tecellileri bu tecelliye ulaşmada itibarlardır. İşte bu nedenle insan alemlerin özüdür ve halifedir. Zatı tecelli içinde olan ise “Allah” isminin mazharıdır. Bu ise insan-ı kamilin özelliğidir. Kulun zannına göre tecelliyi belirten bir hadiste şöyle buyurulur:

Ehli cennet, cennete dahil olduğunda Hak Teala Cemal ile Kemalinden Kibraya perdesini kaldırıp;

“Ene Rabbikümül ala”

“Yıllardır görmeyi arzuladığınız ala Rabbınız Benim” diye zuhur eder.

Onlar Rabbın bu tecellisini inkar edip:      

        “Hayır. Asla!”
diyerek feryad ve figan ederler.

Bu tecelli değişik şekillerde üç defa tekrar eder. Ve onlarda tekrar tekrar inkar ederler.

Sonra Hakk onlara “Rabbınızla sizin aranızda bir işaretiniz var mı? Diye hitap eder.

Onlarda “Evet” derler.

Ondan sonra herkese kendi zannı ve itikadı üzere olan tecelli ile tecelli eder. Onlarda bu defa kabul ederler”

Sadece arifibillahlar ve insanı kamiller her tecelliyi kabul ederler. Nitekim hadisi şerifte; “Ayın ondördü gecesi kameri nasıl görürseniz, Rabbınızı da öyle aşikar göreceksiniz” buyurulur.

Arifibillahlar ilk emirde, hemen gördükleri gibi kabul ederler. Zira arifler cümle itikadı cami olup, bir itikatla kayıtlı değildir. Fiil, esma, sıfat ve Zat tecellilerine arif olduklarından Hakk hangi yüzden görünürse O’nu aynıyla kabul ederler. Hakk’ı bütün yüzleriyle tanıdıklarından dolayı, her tecelliye Hakk’ıyla riayet ederler.

Arifibillah ve insan-ı kamil bu nedenle Subbuh ve Kuddüs isimlerinin de mazharıdır. Bu iki isim Allah’ın Zatı Ahadiyetini (Künhü Zat makamı) temsil ve tenzih eder. “Sübhane rabbike rabbil izzet amma yesıfun” (Zatı Hakk kendi kendini tenzih eder. Kulların tenzihinden münezzehtir). Bu ise Mutlak Tevhid ve Vahdeti Vücud Şuhudu idraki ile kamil mertebeye ulaşır. Bu mertebede Hz. Resul Efendimiz “Cenab-ı Allah’ın zatına mahsus ve layık nuri suretleri vardır” buyurmuşlardır. “Gözümün nuru namaz” buyurması ile o nura ulaştığını kibarca ifade etmişlerdir. Yani Künhü Zat cennetinde ve tüm cennet mertebelerinde de Hakikati Muhammedi itibariyle Hayy ve Kayyumdur.

İnsanı diğer canlılarla ortak kılan emr-i iradi ile Allah’a bağlı olmasıdır. İnsanı diğer canlılardan farklı kılan ise emr-i teklifi ile Kur’an ve Sünnet ile yükümlü tutulmasıdır. İşte kul kendi nefsinde Allah anlayışı ve idraki ile hareket eder. Nefs mertebelerinin çeşitli olması, nefsi natıkanın bu mertebelerde farklı sıfatlar kazanması sebebiyledir.

Ölüm meleği kişinin nefsindeki “Allah” idraki ve hayali mertebesinden ruhunu almak için, Mümit tecellisini yaşatmak için, görevlendirilmiştir.

İnsan-ı kamil şeriat-ı ve Sünneti Muhammediyeye uyarak emri teklifiyi yerine getirmiştir. İnsan-ı kamil Hz. Resul (sav) in “Ölmeden önce ölünüz” emriyle Mümit tecellisini dünyada iken yaşanmış ve “99 Esmayı ihsa eden Cennete girer” hükmüyle yaşlarken irfan cennetinde yerini almıştır. “İlim ile diri olan ebeden ölmez” hadisinin bugünden mazharı olmuştur. Bu nedenle “billahi” sırrıyla “Allah ile” yaşamaktadır. Zati tecellinin mazharıdır. Kamil insandır.

Allah’ın emri iradesi ile ömürler tayin edilmiştir. Ancak teklifi emirlere uyup uymama ile Allah hükmünde iradesi ilahiyesinde kendince hükümler verebilir. Emri iradesi ile yaptığı tayin meşiyyeti ilahiyesidir. Sonradan takdiri ise iradesine tabidir. Nitekim ömrün artmasına şu hadis işaret eder. “Sadaka belayı defeder ve ömrü uzatır”.

Ömrün uzun olması ve kısa olması şöyle anlaşılmalıdır. Kıyamet gününe kadar insan için iki ömür vardır. Biri dünya ömrü, diğeri kabir ömrüdür. Kıyamete kadar kabirde durmasıdır. Mesela, bir adam dünyada halini ıslah ve şer’i hükümleri icra eder, zekat ve sadaka verirse, eğer onun dünyadaki ömrü ilk tayinde 60 yılsa, zikrolunan iyi halinden dolayı onun kabir ömründen 30 sene alınarak dünya ömrüne ilaveyle 90 sene yaşar. Kabirde 30 sene noksan uyur. Bu ise irade-i ilahinin hikmet yönüdür. Eğer dünyada emir ve yasaklara riayet etmeyerek, içki ve ona benzer şeylerle uğranırsa, ilahi irade taallukuyla onun 60 sene olan dünya ömründen alınarak kabir ömrüne ilaveyle 25 sene ömrü olup, kabirde daha uzun yaşar. Bu ömür hakkındaki hadis-i şerifi teyit eden ayeti kerime nazil olmuştur. “Bir canlıya ömür verilmeside, onun ömründen azaltılmasıda mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar Allah’a kolaydır” (Fatır/11).

Bunu tayin eden meşiyyeti ilahiye ve irade-i ilahiyedir. İkisi aynı fakat taalluk yönüyle tecellisi farklılık  arzeder.


önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam266
Toplam Ziyaret836147
Hava Durumu
Saat
Takvim