Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 25. Regaip Kandili ve Nefs-i Natıka

25. REGAİP KANDİLİ ve NEFS-İ NATIKA  
 

Recep ayının ilk Cuma gecesi olarak yaşanır. Receb: Azametli yüce; Cuma ise Cem halini yani mevcudların (varlığın) toplu bulunuşunu hatırlatır. İnsanların Allah katında ilk bulundukları mertebe ayan-ı sabite halleridir. Ayan-ı sabite insanın ilmi hakikatini temsil eder. Bu hakikat Allah Zatında, Zatı İlminde, Zatından Zatına, Zatıyla, Zatça yaptığı ilahi düzenlemelerdir. Hakikatleri ilahi isim ve sıfatlar ile dürülmüştür. Yani her insan ilk Cem (Cuma) halinde her biri farklılıklaşmış olarak Allah’ın Zati ilminde, yani Zatında mevcutturlar. Gece olması fena halini temsil eder. Yani kendi varlıklarından henüz ortaya çıkmadıklarından, zahir olarak farkındalık yoktur. Batın olarak Zat’tadırlar. Zat ise hayy ve idrak sahibidir. Bu son derece azametli ve yüce bir düzenlemedir.

Regaip ise rağbet etme, çok istenilen şey ve bol bol ihsan etmek demektir.

İlmi hakikatlerimizi (ayan-ı sabite) oluşturan Allah bu hakikatleri Zatında oluşturacak bizlere rağbet ve rahmet etmiştir. Allah’ın çok istediği mevcud konumunda oluşmuşuzdur. Ve bizlerin ilmi hakikatlerini de kendi ilahi isim ve sıfatları ile donatarak bize bol bol ihsan etmiştir.

Allah’ın bizleri ikinci (Regaip) ve rahmeti ise ilmi hakikatlerimize (ayan-ı sabite) Nefesi (Nefsi) Rahman yani Zatı Nefsi ile varlık vermesidir. Gece karanlığından (zulmet) varlık nuruna (NUR) nefesi Rahman yolu ile bizleri zuhura getirmesidir. Bizlere beka vermesidir. Hemde Zatıyla, sıfatları ve isimleri ile birlikte.

Allah’ın bizlere üçüncü rağbeti ve rahmeti ve ihsanı ise bizlere nefsi natıkamızı NUR ve KURAN ile dürerek şehadet alemine göndermesidir. Allah’ın bizlere dördüncü rağbeti, rahmeti ve ihsanı her halde, her an, her oluşum da bizlerle beraber “billahi” sırıyla olmasıdır. Bunu açıklayan ayette “Nerede olursanız O (ilahi hüviyetiyle) sizinle beraberdir” (Hadid/4) buyurulmuştur. Bütün bu rağbeti (regaibi) şu kudsi hadis bizlere çok güzel anlatıyor: “Ben gizli hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı zuhura getirdim (yarattım) TA Kİ BENİ BİLSİNLER”

İşte oluşturulan ilmi hakikatlerimiz ile nefsi natıkamıza “Ben sizin Rabbınız değilmiyim?” sorusu sorularak; “Evet Rabbımızsın” cevaplarımıza nefsimiz şahid tutularak şehadet alemine işittiğimiz ve bu hakikate “itaat etmek” için gönderildik. Nefsimiz bu hakikat için “kendinin bilinmesi için” bizlere armağan edildi. İşte bu rağbetlere regaib gecesinde bizde Allah’a rağbet ederek regaibin hakikati yaşanması murad edilerek böyle bir zaman dilimi oluşturuldu.

Her kişiden bu rağbet ile istenen ise “Nefsini ve Rabbını” bilmesidir. Mevlid kandili ile manevi doğumunun da bir rağbet olduğunun idrakine varan insana düşen görev şehadet aleminde (dünya) yaşarken “Allah” tabanlı bir yaşamı kendisi için programlanması murad edilmiştir. Allah’ın rağbetle kendisini oluşturduğu hakikatine ulaşmak için irfan yolu ile yine ilk haline ilme hakikatine yine “ilim ve irfan” ile ulaşmaya rağbet etmesi istenmektedir insandan. Manevi doğumun, ölü bir doğum olmaması ve doğumun en güzel surette bir insanın oluşturulmasında vesile olması istenmektedir. Nasıl ki toprağa ekilen bir ağaç tohumu bakılıp sulanmazsa ağaç oluşamaz ve meyvesinden faydalanıp yeni tohumlar elde edilemez. Kişi de kendi hakikatine bakmaz ve onu ilim-irfan suyu ile sulamazsa kendi hakikatini oluşturan tohumu müşahede edemezse, dilde kelime-i şehadeti gerçekten müşahede etmeden söylemeye benzer ki, İslamın ve imanın en zayıf halidir. Müşahede etmediği bir gerçeği, müşahede ettiğini ifade etmektedir. Regaip’den amaç kişinin kendi hakikatine rağbet edip irfan yoluna çıkma kararını almasıdır. Böyle bir iradi kararı ise ancak insan alabilir. Allah rahmetiyle zaten bunda yardımcıdır, kişi sadece iradesi ile tercihini yapacaktır. Zira Allah “Ademi kendi ve Rahman suretinde yarattığı” için bu hakikate ulaşması için insana tüm donanımları vermiştir. Kişinin Alemlere halife olabilmesi için, Hakk’ı bilmesi ve O’na uyması gereklidir. Nefsini bilip idrakle yaşaması için Regaib gecesinde kişide, Allah’a rağbet edip, maksad ve hedefini “Allah ile” programlamalıdır.

“İnsan üzerinden bir zaman geçmedi mi ki o anılan bir şey değildi” (İnsan/1) ayeti bizlere ilmi hakikat (ayan-ı sabite) halinde henüz şehadet aleminde yerimizi almadan önceki halimizi anlatmadır.

“Biz insanı en güzel surette yarattık. Sonra onu aşağılara indirdik” (Tin/4-5) buyurarak en güzel surette ve İslam fıtratında maddi ve “manevi doğumu”muz gerçekleşmiş olmaktadır. Bu Allah’ın rağbetine karşılık bizden istenen yaşımız kaç olursa olsun, “manevi doğum” ile gerçekleşen manevi hayatımızı da İslam fıtratında geçirmeye rağbet etmemizdir. Bunun yolunuda Kur’anda “Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe/128) ve “Onda sizin için güzel örnekler vardır” (Ahzab/21) ve “Allah’a ve Resulüne itaat edin” (Enfal/46) buyurarak nefsimize gerçek rağbet yolu da gösterilmiştir.

Yani İslamın temeli olan kelime-i tevhid ve kelime-i şehadeti müşahedeli bir yaşama rağbet etmemiz bizden istenmektedir. Rağbet edildiğinde bize Kur’an ve Resul yol gösterecektir. Bizden istenen nefsimizde dürülü olan Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi vasıflarını ortaya çıkararak yaşamamız murad edilmektedir. İnsanın bir diğer rağbetide bu hakikatlere yönelmesidir. Yani Marifetullah’a, tevhide yönelip nefsinde dürülü bu hakikatlere ulaşmaya rağbet etmesidir. Allah her an, her yerde, her durumda kişinin yanında olduğunu vurgulamaktadır. “Nerede olursanız O (İlahi hüviyetiyle) sizinle beraberdir” (Hadid/4). Ve bu beraberlik rahmet üzerinedir. Zira Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Hele ki böyle rağbetler söz konusu olduğunda.

Her nefsin bulunduğu mertebe itibariyle rağbetleri ve idrakleri farklı farklı olduğundan Allah’da rahmet üzere onlarla nefislerindekine göre birlikte olacaktır. Bunu belirten kudsi hadiste; “Ben kulumun zannı üzereyim. Benim hakkımda hayır zannında bulunsun” diyerek rağbetimizin niyeti düzeyinde bizimle hemhal olacaktır. Rahmetiyle bizleri ötelere taşıyacaktır. Yeter ki rağbetimiz ihlaslı ve samimi olsun.

“Meşguliyet gelmeden boş zamanın kıymetini bil” buyuran yüce Peygamber bizlerin her anının değerli olduğunu vurgulamıştır. Zamanın ne kadarlık değerli oldğunu “Bir saatlik tefekkür, bin yıllık nafile ibadetten hayırlıdır”” hadisiyle de açıklamıştır. Bu hakikate binaen Hz. Mevlana (ks): “Arif bir kişi ile bir saatlik sohbet, yetmiş yıllık nafile ibadetten hayırlıdır” buyurmuşlardır. Akıllı insan bu nedenle vaktini hem zahir hem batın olarak en değerli şekilde değerlendirir.

Kişi nefsi natıkasında dürülü olan Hakikati İlahiye (Allah’ın nuru Kur’anın sırrı) ve Hakikati Muhammediye (Peygamberin nuru Kur’anın sırrı)’ye yönelip değer verdiğinde aslında kendi hakikatine rağbet ettiğini de unutmamalıdır. Bu hakikatleri kendi nefsinden, kendinden ötelere atmamalıdır. Rağbette bu nedenle hem Allah’a hem de kendi nefsi hakikatine dönmektedir. Yeter ki bu rağbet (Regaib) Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre olsun. Bu hakikatle kendi hakikatine ulaşmada anahtardır. Zira kendi nefsi natıkası Kur’an ile dürülüdür. Bu hakikate rağbet ettiğinde kişi her an Kur’an-ı Natık olma yoluna da adım atan ve bu yolda yürüyen olacaktır.

“Ahiret yurdunu iste, dünyadan da nasibini unutma” (Kasas/77) ve “İşlerini yoluna koy ve Rabbine rağbet et” (İnşirah/7-8) ayetleri hem zahirimizi hem de batınımızı imar etmede bize ipucu vermektedir. Ayrıca; “Zerre kadar hayır işleyen karşılığını görür, zerre kadar şer işleyen karşılığını görür” (Zilzal/7-8) ayetiyle de bizlere bugünden ahiret ve dünya için en önemli ölçü ve hayat dengesi belirtilmiş olmaktadır.

İnsan rağbet ettiği şeylerin değeri ölçüsünde değer kazanır. Allah ve Resulüne rağbet eden ise kendi hakikatini yükseltir. Bunu belirten ayette: “İzzet Allah’ın, peygamberlerin ve müminlerindir” (Munafıkın/8) buyurmuştur.

Her insanda rağbet ettiği şeylere insafla bakarak, Allah’ın kendi indindeki yerine bakarak kendinin Allah indindeki yerini tespit edebilir. Ölüm gelmeden önce rağbet ettiklerini iradesi ile değiştirerek hem kendi hakikatine (nefsi natıka) hem de Allah’a kavuşabilir. Şu ayeti her halinde düstur edinmelidir: “Kim iyi bir iş yaparsa faydası kendi nefsi lehinedir. Kimde kötülük yaparsa nefsi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir” (Fussilet/46). “Ve her nefse (herkese) yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez” (Nahl/111) ayeti ile de ahiretimizi bugünden hazırladığımızı belirtmektedir. Her an, her durumda rağbetimizi Allah ve Resulü doğrultusunda yönlendirmek, bugünden kurtuluşumuza da rağbet etmek demektir. Bu nedenle üç aylar zaman yönetimini de insana öğreten Allah’ın rahmet tecellisidir. Allah rahmeti ile kullarına yönelirken, kul ne yapmalıdır? Düşünüp karar verme iradesini ve rağbetini neye yönlendireceğini bildirmeseydi Allah o zaman zulmetmiş olurdu ki böyle bir şey Allah için düşünülemez bile.

Her insan rağbet ettiği şey kadar değerli olduğunu unutmamalıdır. Fani ve baki şeylere yönlendiğinde, kendisinin de fani ve baki kıldığını unutmamalıdır. Her şeye yerli yerince değer vererek hayattaki hedefini bugünden kurgulamalıdır. Regaibin gerçek anlamı da budur. Sen nefsini Hakk ile doldurmazsan, nefsindeki boşluğu dolduracak şeyler bulunur. Zira nefs boşluğu kaldırmaz. Nefs zamanı hedefleri doğrultusunda neye önem veriyorsa onunla doldurur. Sen nefsine bir bak. Ne ile meşgul. Nefs muhasebesi yaparak Hakk’ın indindeki yerini tespit et ve yönünü tayin et. Bugünden değerini kendin yarat.



önceki sayfa               sonraki sayfa
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam60
Toplam Ziyaret841463
Hava Durumu
Saat
Takvim